Aşktır insanı anarşiyle tanıştıran ve aşktır yine insana boyun eğdiren.
Bazı şeyler dünyanın yörüngesi 10 santim oynasa bile 1 santim dahi olsa bize yaklaşmıyor. Olmadığı zaman asla olmuyor. Geriye kalan ise bitmeyen, dayanılmaz acı, ister tanrı ister insan olsun asla uzanmayan yardım eli, bitmeyen çaresizlik ve dünya cehennemini tatmak. Çaresizlik ise insanı yer bitirir, hesap sormak istersiniz ama hesap soracak kimseniz olmaz, bir şeyler yapmak istersiniz ama eliniz bağlıdır. Tüyleri yolunmuş tavuk gibi oraya buraya koşarsınız ama çareniz olmaz. Dünyaya da adaletine de geriye kalan her şeye de lanet edersiniz ancak hiçbir şey asla çözülmez. Ancak ölüm çaresizliği bitirebilir, kendisi bir başka çaresizlik olsa da.
Geçmiş denilen şey asla geçmemiştir. Etkisi azalsa da daimidir, asla unutulmaz. Bazı anlar ve yaşanılanlar vardır ki hayatınızı tamamen değiştirir. İşte o yaşanılanlar geçmiş değil bugünlerinizdir, yaşadığınız her andır.
Aşk yeryüzündeki en asil duygudur. Hiçbir şey beklemeden, karşılıksız, nedensiz sevmek ve bağlanmak, yaşadığı duygularla insan olduğunu hatırlamak, dünyadan alınabilecek en büyük hazzı almak. Ancak ne yazık ki bu adi düzen aşkı da kendi değer yargıları olan paraya, mala mülke indirgedi. Aşkı da diğer her şey gibi kirletti. İşte nihilizmin reddettiği değerler, düzenin kirletip kendi tekeline aldığı saçma değerlerdir.
Tüm bu savaşların, acıların sorumlusu insanlığın dayatmalara boyun eğmesi ve hırslarıdır. Dünya hırsı insanı içten içe yer bitirir, düşünmesini engeller, yapmayacağı şeyleri yaptırır, hırs peşinde daha güzel bir yaşam ararken hayatını mahveder ve tüm bu yaptıklarının sonucunda da diğer insanlara düşman eder. Ancak bir hiçin ne bir hırsı ne de bir amacı vardır.
Doğanın isteklerine uymazsan yok olursun, düzenin isteklerine uymazsan aç kalırsın, tanrının isteklerine uymazsan ebedi ateşe atılırsın. Tüm bu dayatmalar korkuyla besleniyor. Korkuyu yenmenin tek yolu ise öfkelenmek daha sonra ise sorgulamak, değişmek ve tüm dayatmaları reddetmek ve onlara savaş ilan etmektir.
Doğayı, düzeni ve medeniyeti yenmenin tek yolu hiç olmaktır. Tüm dayatmaları reddetmek, tüm hırslardan arınmak, değer yargılarını ve medeniyeti yoketmek, yalnızca hiç ve özgür olmaktır. Ancak bu konuda insanlık bana zerre umut vermiyor.
Güçlü olanın ayakta kaldığı doğa, yine güce ve sömürüye dayalı düzeni yaratıyor. Düzen kendi adi değer yargılarının hakim olduğu medeniyeti yaratıyor ve tüm bunlar insanların yaşamındaki her şeyi belirliyor. Tanrının ise bunlar umrunda değil, onun umrunda olan şeytanla mücadelesi ve insanlığı kendine bağlayarak egosunu nasıl tatmin edeceği. Tapmayanlara ise ebedi ateşi dayatıyor. Her şeyin dayatma olduğu yaşamda kendimiz olarak yaşamak istiyorsak tek çaremiz dayatmaları reddetmek.
Yine ne yazık ki dediğimiz bir konu da insanlığın ezici çoğunluğunun güç sahiplerinin imparatorluklarını yıkmak yerine o imparatorluğa boyun eğiyor ve güç sahibi olup bu adi imparatorlukta yüksek bir mevki edinmeye çalışıyorlar.
Anarşi mi? Yeryüzü ilk kurulduğu anda anarşi hakimdi ancak güçlü olanlar kendi düzenlerini kurdular. Şu anda da yeryüzünde anarşi olmadığını iddia edemeyiz, yalnızca güçlü olanların kurulu düzeni var. Ne tanrının yeryüzüne bir müdahalesi var ne de dünyayı gerçek anarşiyle tanıştırabilecek bir güç.
Dünya hayatına sıkı sıkıya bağlı olanlar ona ulaşamayanlardır. Çünkü bir insan ancak ulaşamadığı şeylere saplantılı bir istek duyar. Bu insanların acı tarafı ise dünya yaşamında mutluluğa ulaşamayacaklarını bilmemeleridir. Ancak hiç olanlar dünyadan medet ummaz ve özgürlük kavramının gerçek anlamını dibine kadar yaşarlar.
Bugününüzden memnunsanız, sebebi geçmişteki düşünceleriniz ve yaptıklarınızdır. Bugününüzden memnun değilseniz, sebebi yine geçmişteki düşünceleriniz ve yaptıklarınızdır. Bu durumda yapılması gereken öfkelenmek, sorgulamak, değişmek ve tam bir aydınlanma yaşamaktır. Kendi düşüncelerini, kendi değerlerini, amaçlarını yaratmak ve önceki tüm düşüncelere ve savunucularına karşı nefret duymaktır.
Adalet, tüm anlaşmazlıkları bitirecek, varolması gerekli olan en önemli olgu. Ancak ne yazık ki güç istenci peşinde koşan insanlık içerisinde güçlü olanlar kendi diktatörlüklerini kurdular, kendi kurallarını koydular, kendi çizdikleri yolda herkesin ilerlemesini istediler. Ne yazık ki adalet, sadece adı var olan bir hayal. Ne tanrının yeryüzünde adaleti var ne de adalet nutukları atan egemenlerin.
Nihilizm bencillik değildir. Doğanın ve düzenin tüm saçma dayatmalarına, buna boyun eğen insanlığa, tüm bu saçmalalıkların yarattığı değer yargılarına ve medeniyete, dünyanın yaşanılamaz bir yer olmasına bir tepkidir nihilizm. İnsanlıktan ve her şeyden umudu kesmek, bağlarını koparmak, yalnızca hiç ve özgür olmaktır.
Bazı anlarda ramak kalır yaşamı sevmenize. Bazen küçük ama sizi hayata bağlayan bir mutluluk bazen de her şeyin sona ermesine sebep olacak bir olay. Ancak gerçekleri bilen, aydınlanmış bir insansanız asla yaşamı sevemezsiniz. Yaşamı sevenler ve mutlu olanlar ancak ve ancak cahillerdir.
Keyif alıyorsan yaşa, keyif alabildiğin şekilde. Kendi değer yargılarını yarat, kendi dünyanı, kendi kurallarını ve kendi düşüncelerini. Yalnızca kendin için yaşa. Tüm bunlar zor değil, tüm dayatmaları reddetmek senin elinde. Ancak bunları başaramıyorsan ya dayatmalara boyun eğeceksin ya da tüm dayatmaların kaynağı olan doğa, düzen ve onun medeniyetine karşı yıkım için savaşacaksın.
Bazen küçük mutluluklar yaşama bir anlam katar, insanı yaşama bağlar ancak ne yazık ki bu uzun sürmez. Doğa ve düzen size yeniden sıkıntılar sunmaya ve mücadele etmenizi istemeye devam eder.
Sanırım aydınlanmamış insanlarla tek ortak düşüncemiz herkesin hata yapabileceği ve hatalardan ders çıkarılmasının, değişmenin gerekliliğidir. Ancak ne yazık ki böyle düşünen insanlık değişmek şöyle dursun hatalara karşı yine düzenin verdiği akla göre davranıyor ve hiçbir zaman hata yapmaktan kurtulamıyor.
Güven, sevgiden daha önemlidir. Ancak ne yazık ki insanlığın varolduğu ilk günden beri güven asla varolmadı. Doğanın güç istenci yaratması, insanlığın buna boyun eğmesi, doğaya itaat etmeleri ve hırsları insanların birbirine güvenmesini engelledi. Oysa ki yalnızca hiç olanlar hırslardan, bağımlılıklardan uzaktır, onlar için güven duygusu gereksizdir çünkü güvensizlik duyabilecekleri hiçbir mesele yoktur.
Ne bir etnik kökenin ne de kendimizin ırkçısıyız, biz sadece hiçliğin her şeye karşı olan ırkçısıyız.
Bir kere geldiğimiz yaşamda bizden istenilen çalışmak, düzenin devam etmesini sağlamak, nüfusun artmasına yardım etmek, düzenin değerlerini değerlerimiz olarak kabul ederek yaşamak ve kuralların dışına asla çıkmamak. Basit insanların basit yaşamları. Tüm baskı ve dayatmalar, değer yargıları düzen tarafından belirlenmiştir. Bir şeyler yapmak istiyorsak bu kurulu düzene karşı olabilecek en büyük yıkımı yapmalıyız.
Nasıl ki hiç olanlar farklı suretlerde oluyorsa düzen adamları da yüzlerinde farklı maskeler taşıyor. O maskeler kalktığında ise tüm düzen adamlarının ortak noktası olan, düzenin devam etmesine hizmet etmek, düzenin değerleriyle yaşamak, dayattığı amaçları amaç edinmek kalıyor. Maskeli, farklı suretler ancak temel noktasında her şeyiyle ayn olan düzen adamları.
Doğa insanlar üzerindeki yarattığı etkinin tepkisi olarak yokediliyor. Düzen yarattığı etkiye bağlı olarak "terör" dediği eylemlerle karşı karşıya kalıyor. Kötü insan denilenler dünyadan ve insanlıktan gördüğü acı etkiye tepki gösteriyor. O yüzden suçlu arıyorsak önce "etki" nedir ona bakmalıyız.
Öfke eşi bulunmaz bir nimettir. Tüm korkulardan, bağımlılıklardan arındırır. Sorgulamanın ve değişmenin başlatıcısı ve en önemli sebebidir. Öfke aydınlanmadır, hesap sormadır, değişimdir. Ancak düzen doğal olarak öfkeyi de öfkelenenleri de sevmez, itaatkarları sever. İnsanlara da öfkenin kötü bir şey olduğunu öğütler. Onlar ne derse desin, öfke bir nimettir!
Bana dokunmayan yılan ne yaparsa yapsın. Herkes kendine dokunan yılanla mücadele etmiyorsa mücadele etmek bize mi düşer? Herkes sorgulamayıp, düşünmeyip, gelişmeyip kendini güçsüz konumda bırakarak yılanlara yem ediyorsa bu bizim sorunumuz mudur?
Murat UZ