Tabular, önyargılar, dogmatik inançlar, kutsallar, bağımlılıklar sorgulamanın, düşünmenin, gelişmenin önünde bir engel olmakla beraber gerileme ve geri kalma sebebidir.
Kimse bize yaşamak isteyip istemediğimizi sormadı, kimse için veya kimsenin sayesinde de yaşamıyoruz. O halde kimse bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyemez.
Zayıfa acımak doğaya ihanettir diyen Adolf Hitler haklıydı. Doğa daima güçlünün ve kötünün yanındadır. Biz ise, evet bizler ise hainiz, doğaya, tanrıya, varoluşa, insanlığa, düzene ihanet ve isyan ediyoruz. Hiçbir dayatmayı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Hiçbir şeyden korkmuyoruz ve sadece ama sadece bu tepkimizi en güçlü şekilde dışa vuracak bir yıkım gerçekleştireceğiz!
Yaş ve zaman ilerledikçe her şey daima kötüye gider. Bu da doğanın acımasız kanunlarından biridir.
Sanmayın ki nihilistlerin adalet, özgürlük, eşitlik gibi şeyler umrunda değildir. Nihilistler bunun gerçek olamayacağını söylerler. Pasif nihilistler kendi kabuklarına çekilerek çürümeye mahkum olurlar. Aktif nihilistler ise adaletsiz, kötülerin güçlü olduğu dünyaya ve medeniyete karşı yıkım için savaşırlar. Anlamsız da olsa, dünyanın kötü kaderinin değişmeyeceğini bilseler de bunu bireysel öfkeleri adına yaparlar.
Fakir bir insanı hor gören, saygı göstermeyen insanlık bize saygıdan bahsetmesin. Güçlünün güçsüzü ezdiği, katlettiği dünyada kimse bize ahlaktan, insan olmaktan, adaletten ve demokrasiden bahsetmesin. Bunlar yalnızca güç sahibi olanların kullandığı ikiyüzlü uydurmalardır. Dünyada değer verilen her şey onların menfaatinin seçtiği şeylerdir. Bu yüzden saygısızız, ahlaksızız, hiçbir değer yargısını asla kabul etmeyiz.
Balta olan düzen kendisine sap arar. Sapını bulduğunda ise insanlara vurur. Bu yüzden istenildiği gibi bir baltaya sap olmak değil baltanın kendisi olup düzene vurmak gerekir. Bunun yolu da her şeye karşı hiç olmaktır.
Din insanların kafasındaki soru işaretlerine egolarını tatmin edici cevaplar verir. Ne yazık ki kafasında soru işareti kalmayan insan, insan olamaz.
Baskı anarşi doğurur. Boyun eğmeyen insanlar daima diktatörlere, özgürlüğünü kısıtlamak isteyenlere gereken dersi vermiştir ve vermeye devam edecektir. Ancak yüzyıllardır din ve milliyetçilik insanların boyun eğmesini sağlamıştır. Gerçek özgürlüğü ise daima hiç olanlar savunmuştur. Herhangi bir düşüncenin safında olanlar ise kendi düşünceleri adına baskıyı savunmuştur.
Gelin dünyadaki tüm kötülüklerin, adaletsizliklerin kaynağına inelim. Nedir ilk sebep? Varoluşumuzun sebebi olduğu gibi yine her şeyin ilk sebebi doğadır. Doğa kanunları güçlü olanı en tepeye yerleştirirken güçsüz olanı yok eder. Bu yüzden insanlar güç uğruna savaşır ve hem birbirini hem de doğayı katleder. İkincisi ise doğa kanunlarına paralel olarak ortaya çıkan düzen, medeniyet ve bunların yarattığı değerlerdir. Size eşitlik vaadedenlere inanmayın, düzen, medeniyet ve onların değer yargıları, kutsalları yıkılmadan ve hatta bu dünyanın sonu gelmeden asla adalet gelmeyecektir.
Hayatın amacı nedir? Düzenin bizden istediği şeyleri yapmak mı? Hayatta kalmak için mücadele etmek mi? Bir tanrıya kulluk edip cennete gitmek mi? Sonunda elimize geçen koskocaman bir hiç ve yıpranmış bir beden. Boşversenize, ne düzenin ne doğanın ne de tanrının dayatmaları bizim istediğimiz şeyler değil. O halde tüm bu dayatmalar reddedilmelidir, onların değerleri, yasaları hiçe sayılmalıdır. Kendimiz olabilmek için kendi amacımızı, kendi yasalarımızı koymalıyız. Her şeye karşı bir HİÇ olmalıyız.
İnsanlar kendilerinden istenilen şeylerin peşinde koşup bu amaçlara koşullanıyorlar, gerçekten bunları istediklerine inanıyorlar. Gelin görün ki dünyada küçük mutluluklar ve büyük acılar yaşayan insanlardan başka bir şey yok. Ne zengin ne fakir hayat buhranından kurtulabilmiş değil. İstediklerini yapacak kadar özgür değiller çünkü kaybedecek şeyleri var. Gerçek yaşam tüm dayatmaları reddetmek, hiç ve özgür olmaktır.
Devlet ekonomik açıdan güçlü sınıfın sömürülen sınıf üzerindeki diktatörlüğüdür. Sömürünün garantisini sağlayan bir otoritedir ve her otorite gibi insan düşmanıdır. Kendine isyan edenleri ise katleder ve terörist ilan eder ancak en büyük terörist bizzat kendisidir.
Doğanın en acımasız koşullarıyla mücadele eden, güçlü hayvanların pençeleri arasında ölen hayvanları ölünce yok eden ancak kendini koruyabilecek zekası olan insanlara ebedi yaşam vaadeden bir tanrı. Hem de düşünebilme yeteneği verdiği için. İnsanların narsistliği yanında ilahi dinlerin uydurma tanrısının narsistliği bir hiç.
Bana tapın, beni övün, haksızlığa uğrama pahasına iyi olun, her türlü adaletsizliğe, acıya sabredin, dua edin kabul olmayınca ahireti bekleyin, sizin çektiğiniz acıları sadece izleyerek sizi sınayacağım. Bana tapmazsanız iyi bir insan da olsanız sizi ateşe atacağım. Sizi seviyorum ancak bana taparsanız. Ben en büyük diktatör ve tüccarım, dünya hayatınızı elinizden alıp size hurilerle dolu bir cennet vaadediyorum! İşte dinlerin tanrısı budur.
İlahi dinlere göre tanrı, kendine bakarak insanlığı yaratmış. O halde insanlık asla boyun eğmeyen bir varlıktır. Kendini yaratan varlığa da boyun eğemez çünkü kendinde tanrı tüyü vardır. O zaman otorite kabul eden, gökte bir varlık olduğuna inanıp tapanlar insan olamaz.
Güçlü olmaya dayalı ve daima kötülerden yana olan doğa kanunları, güçlü olanın güçsüz olanı yuttuğu canlıların birbirini yediği bir dünya, insanlığın tüm zevklerine yasak koyan ve doğaya asla müdahale etmeyen bir tanrı. Tüm bunlara rağmen tapınma bekleyen, herkesi yaratan ama yalnızca kendine tapanı seven, dünyanın tüm kötülüklerini sadece izleyen, inandırıcılıktan uzak narsist ve sadist bir tanrı.
Bana tapın, bu sizin için. Eğer bana tapmazsanız sizi yakacağım. Kendi yarattıklarını korkutarak kendisini sevmeye zorlayan ve ancak kendine tapanları seven, onları bile dünyada yüzüstü bırakan aciz bir tanrı eğer gerçekten varsa onu yoketmeliyiz.
Dünyevi aşklar sahtedir derler. Gelin bir de tanrının sevgisine bakın. Onur duygusunu, öcalma susamışlığını alt edememiş ve her şeye kadir bir tanrı duygusu saklı kalmak koşuluyla sevgi. Tanrının aşıklardan ders alması gerek. Çünkü onların sevgisi sebepsiz ve onur tanımazdır.
Murat UZ